22 Nisan 2013 Pazartesi

Gaziantep

İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan sabah saat 06:00'da havalanan uçağımız ile saat 07:30 sularında Gaziantep Oğuzeli Havalimanı'na varıyoruz. Küçük ama oldukça sevimli bir varış yeri burası. Birkaç yıl önce iş sebebiyle ilk kez geldiğim Gaziantep, bu sefer daha dikkatli gözler ve daha meraklı duygular eşliğinde mercek altına alınıyor. Hava oldukça sıcak. Havalimanından kiraladığımız araç ile şehir merkezine doğru yol alıyoruz. Kamil Ocak stadının hemen altında sıra sıra ciğerci mekanları var. Sabah sabah oralarda ne yapıyorsunuz demeyin. Malum, karınlar aç ve kahvaltıda oldukça ilginç bir menü duruyor karşımızda. Hepimizin aklına gelen klasik bir kahvaltı sofrası değildi bu. Biraz enteresan gelebilir lakin önümüzde duran yiyecek evet, kuzu ciğeriydi. Daha önce böyle bir tecrübeyi tatmayan bünyemiz, ilk etapta temkinli dursa da, kahvaltı sonrasında midelerin oldukça hafif kalması şaşırtıyor bizleri. Gaziantep’e kadar gelipte, doğru hazırlanmış bir kuzu ciğeri, salata ve çay eşliğinde kahvaltı yapmak başlı başına bir ayrıcalıktır kendi adıma.


Kent insanı şehir dışından gelen turistleri oldukça samimi karşılıyor. Doğu insanının temiz ve içten muameleleri, yurdun bu bölgesinde en saf hali ile varlığını sürdürmekte. İstanbul’da pek çok şubesi bulunan kebap ve tatlı dükkanları, size oldukça farklı bir deneyim firsatı veriyor. Lezzeti kanyağında tattıktan sonra, İstanbul’daki şubeden aynı keyfi almak zor. Her ne kadar bölge esnafı, eski lezzeti bulamadıklarından yakınsa da, bizim gibiler için muazzam bir lezzet membası duruyor önümüzde. Lakin bölgenin meşhur ve adından söz ettirmiş bu tarz dükkanlarında sanılanın aksine fiyatlar biraz yüksekçe. Temkinli olunmasını tavsiye ederim. O harika ve tadı damağınızdan kolay kolay çıkmayan lezzetlerin bedeli pekte düşük değil.


Kahvaltı sonrası, şehrin sembolü konumundaki "Gaziantep Kalesi"ne doğru yol alıyoruz. Kalenin tarihi 2. ve 3. yüzyıl Roma İmparatorluğu dönemine kadar gidiyor. Osmanlı İmparatorluğu dönemimde karakol ve cephanelik olarak kullanılan muazzam eser, yerli ve yabancı turistlerin oldukça ilgisini çekmekte. Kale tepesinden tüm şehri panaromik olarak görmek mümkün. Kale içinde Kurtuluş Savaşı dönemine ait görüntüler, hoperlorlerden verilen silah ve bomba sesleri eşlinde etkileyici bir manzara oluşturuyor. Giriş ise 2 TL civarında.



Kalenin bulunduğu çevrede pek çok tarihi çarşı yer almakta. En fazla rağbet görenlerin başında ise Bakırcılar Çarşısı geliyor. Tamamıyla el işi üretimin hüküm sürdüğü bu çarşıda, esnaf, kimlerin turist olup olmadığını kolaylıkla anlayabiliyor. Bununla birlikte metropol şehirlerde sadece müşteri olarak tanımlanan tüketici, bölge esnafı tarafından şehirlerini görmeye gelen bir misafir gözü ile karşılanıyor. Büyük bir emek ve sabrın ürünü olan bakır eserlerin cazibesine kapılmamak elde değil.


Çarşıda neler yok ki? Envai çeşit baharat, şam fıstığı, acı-tatlı biberler. Meşhur İmam Çağdaş tatlıcısı da bu civarda yer alıyor. Lakin bir hatırlatma. Gaziantep’in meşhur tatlısı katmer, sabah oldukça erken saatlerde sunuluyor. Bu lezzeti tatmak için “erken kalkan yol alır” mantığı ile hareket edilmesi gerekmekte J Konu lezzetten açılmışken, “Tahmis Kahvesi” adlı mekanda, menengiç kahvesi tatmadan, bölgeden ayrılmayın derim.




Ziyaretimizden kısa süre önce Gaziantep’te meydana gelen patlamalar sebebiyle neredeyse tüm kent, sokakları ve evleri Türk bayrakları ile donatmış.


Konu Gaziantep olunca aklımız sürekli lezzet duraklarında oluyor. Gaziantep’in Karşıyaka semtinde (Şehitkamil) öyle bir mekan var ki; öğlen 14:00’ten sonra kapanıyor. Kalite konusunda son derece hassas olan Halil Usta, bir sonraki günün etini ve tatlısını yeterince dinlendirmek için bu yöntemi seçmiş. Küşlemesi ile meşhur olan bu yere 14:00’ten önce gitmeye bakın.



Gaziantep’te gezilecek, görülecek, keşfedilecek o kadar çok yer var ki. Naib Hamamı mı desek, Şirvani Mehmet Efendi Camii mi desek, Tarihi Yenihan mı desek, saymakla bitmez. Doğu’nun bu zengin tarihe sahip ilini mutlaka görmek gerek diyerek mevzuyu kapatalım.