15-24 Kasım 2013 tarihleri arasında İstanbul’un muhtelif
sinema salonlarında izleyicisi ile buluşacak olan Boğaziçi Film Festivali, film
seçkilerini sinemaseverlere ücretsiz olarak sunmakta. Yerli ve yabancı önemli
yapımları bünyesinde barındıran festival kapsamında, Bağlarbaşı Kongre ve
Kültür Merkezi’nde gösterilen Mustafa Şokay adlı filmi izlemek için gittiğimde
salonda kendim dahil sadece 2 izleyicinin varlığını görmek derin bir şaşkınlığa
sebebiyet verdi. İstanbul’un ana noktalarından birinde üstelik ücretsiz bir
festival gösterimine böylesine ilgisiz kalınması bir hayli düşündürücü. Festival
görevlisi arkadaş, diğer gösterimlerde de sinema salonunun durumunun farklı
olmadığını söylediğinde şaşkınlığım iki kat arttı.
Sanıyorum meselenin sadece “pahalı biletler” meselesi
olmadığını göstermesi açısından önemli bir örnek. Bu durum sadece ilgili
festival kapsamında değil, örneğin belediyelerin kültür merkezlerinde cüzi
bedellerle gösterilen filmlerde de söz konusu. Ne yazık ki sinema salonları boş
kalıyor. Meselenin nedenleri üzerine yorum yapmak için değil, sadece böylesine
ilginç bir durumu tekrar gündeme getirmek adına yazdım bu yazıyı.
Sahi biz sinema izlemek için mi gidiyoruz salona yoksa başka
bir niyetimiz mi var? Bir iki bilinen ismin haricinde filmlerin ekseriyetle iş
yapmadığı bilinen bir gerçek. Bunların
önemli bir kısmı gerçekten kötü yapımlar. Lakin kendi içinde bir anlam
bütünlüğü taşıyan filmlerin dahi benzer (hatta bazen daha da sevimsiz)
sonuçlara ulaşması, sanıyorum dağıtım ve bilet konusu haricinde, kitlelerce
sinemanın ne olarak algılandığı sorusunun peşine düşme gereksinimini doğuruyor.