Eğer ortada bir oyun varsa, amacına ulaştı. Zira birkaç haftalık süreç dahi, insanları birbirine kırdırmaya, ayırmaya yetti. Bir yanda hükümeti istifaya davet edip güvenlik güçleri ile çatışanlar, diğer yanda "yedirmeyiz" diyerek meydanlara dökülenler, kendi hür iradeleri ile bu filmin başrol oyuncularından biri haline geldiler. Artık kontrol edilemez bir hale gidiyor olaylar.
Olayların nasıl başladığı
konusunda her kafadan farklı sesler çıkıyor. Zira herkes olaya kendi
ideolojisinden veya tuttuğu partinin penceresinden bakıyor. Aslında olaylarında
bir önemi yok şu süreçte. Biz neden ve nasıl bu kadar kolay ayrıştık,
irdelenmesi gereken nokta bu. Yaşanan süreçte, arkadaş arkadaşa, eş dosta
neredeyse herkes birbiri ile çatışır hale geldi. Bu kadar kolay mıydı ayrışmak? Bir yanda banka reklamlarında, toplumu TV esiri yapan dizilerde oynayıp, bir anda sosyal demokrat bir kimliğe büründüğünü iddia edenler, diğer yanda "Yol ver gidelim, Taksim'i ezelim" diye bağıranlar. Özellikle sosyal medyada neredeyse pek çoğu yalan olan haberlerin paylaşılması
(her iki taraftan da), kitle psikolojisinin verdiği güçle, geniş kesimleri
provoke etmeye yetti. Tuttuğumuz bir futbol takımının kendi evinde oynadığı bir
maçta, onbinlerce taraftardan birisi olarak, hakemin verdiği doğru kararlara
dahi gösterdiğimiz o aşırı tepki ile aynı paralelde ilerledi olaylar.
Ve unutulanlar da var tabi. En
başında geleni çözüm süreci. Şu anda Güneydoğu Anadolu’nun, terörden yıllarca illallah
demiş pek çok ili ve bölgesi, yavaş yavaş huzura kavuşmaya başlarken, bizim
kendi topuğumuza kurşun sıkmamız, bir nevi akıl tutulmasıdır. Kimse kendini
aklamaya çalışmasın, bu aleve hepimiz kendimizce benzin döktük.
Toplumsal olarak “kolay ayrışıyor
olmamız” gerçeği yanında, 90 yıllık demokrasi yolculuğumuzda geldiğimiz nokta
bu mudur? Yapılan onca serbest seçim, sahip olduğumuz demokratik haklar, hiç mi
bize nasıl hak aranacağını ve demokratik bir ülkede devlet nasıl olmalı,
vatandaş nasıl olunmalı göstermedi? O kırılıp dökülen dükkanlar, yağma edilen
İstiklal Caddesi, spreylerle yazılan aşağılık küfürler. Ya hükümet? Darbelere,
statükoya direnmek ve taviz vermemek ile kendi halkının genç ve heyecanlı bir
kesiminden gelen masum bir talebi aynı kefeye koyarak, amansız bir inada
kalkışması? Güvenlik güçlerinin, neredeyse stokları boşaltırcasına sıktığı o
gazlar, tazyikli sular?
Bu yaşanan süreçte, yine topu dış
güçlere atarak vicdanımızı ferahlatmaya çalışıyoruz. Ama nafile. Bu kadar kolay
birbirine düşen bir toplum için dış güçlerin çok fazla zahmete gireceğine pek
ihtimal veremiyorum. Daha düne kadar rakip takımı desteklediği için, insan
canına kastedenler bizler değil miydik? İğneyi de, çuvaldızı da, hepsini
kendimize batırmalıyız.
Bir rüyamız vardı hani, adı “birlikte yaşamak”. Hangi
noktadayız şu an? Yorumsuz.